1 Mart 2011 Salı

GÖL OLMAK

Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi.
Hayatındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi.
Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.
"Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye cevap verdi.
Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:
-"Tadı nasıl?"
"Ferahlatıcı" diye cevap verdi genç çırak.
"Tuzun tadını aldın mı?" diye sordu yaşlı adam, "hayır" diye cevapladı çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:
-"Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey, ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış."

KIRLANGIÇ ve FIRSAT

Günlerden bir gün kırlangıcın biri bir adama aşık olmuş.
Ve adamın penceresinin önüne konup
adama şöyle demiş:
"Ben seni çok seviyorum.
Lütfen, pencereyi açıp beni içeri al da,
birlikte yaşayalım".
Adam: "Olmaz alamam...
Sen bir kuşsun. Hiç, bir kuş adama aşık olur mu?"
Kırlangıç tekrar;
"Lütfen, pencereyi açıp beni içeri al.
Birlikte yaşarız.
Hem ben sana arkadaş olurum.
Canın da sıkılmaz. Birlikte yaşar gideriz"
Adam yine: "Olmaz alamam... Git başımdan"
diye yanıtlamış.
Üçüncü ve son kez,
kuş adamın penceresinin önüne konup
adama tekrar şöyle demiş:
"Lütfen, beni içeri al.
Artık soğuklar da başladı. Dışarıda kalamam.
Biliyorsun, ben sıcak havalarda yaşayabilirim sadece.
Beni içeri almazsan
başka sıcak ülkelere gitmek zorunda kalırım.
Lütfen beni içeri al da burada kalayım.
Birlikte yemek yer, omuzuna konar,
seni neşelendirir, sana yarenlik ederim.
Hem sen de benim gibi yalnızsın"
Adam ona:
"Git derhal başımdan! Ben yalnız kalabilirim"
demiş ve kuşu kovmuş...
Kırlangıç, bu cevap üzerine üzüntülü bir şekilde uçmuş ve
uzaklara gitmiş.
Adam, kırlangıç uzaklara gittikten sonra düşünmüş
ve kendi kendine:
"Ben ne aptal, ne kadar akılsız bir adamım.
Niçin kırlangıçla birlikte kalmayı kabul etmedim?
Ne güzel birlikte kalırdık" demiş ve
çok pişman olmuş.
Pişman olmuş ama iş işten geçmiş.
Kendi kendine:
"Nasıl olsa sıcaklar başlayınca kırlangıcım yine gelir,
ben de onu içeri alır, birlikte mutlu bir hayat sürerim" demiş.
Ve penceresini sonuna kadar açıp, beklemeye başlamış.
Yazın gelmesiyle birlikte,
kırlangıçlar da gelmeye başlamış.
Ama onun kırlangıcı gelmemiş.
Yazın sonuna kadar hiç penceresini kapatmadan
pencerenin başında beklemiş, ama boşuna...
Kırlangıç yokmuş.
Gelen kırlangıçlara sormuş
ama onun kırlangıcını gören olmamış.
Sonunda bir bilge kişiye halini danışmak için gitmiş.
Bilge kişiye olayı anlattıktan sonra,
bilge kişi ona şöyle
demiş:
"Kırlangıçların ömrü 6 aydır.
Hayatta bazı fırsatlar vardır,
ömründe bir defa insanın eline geçer ve
değerlendiremezsen uçup gider."

MEVLANA'DAN HİKAYELER

Doğanı Ve Kocakarı
Bir padişahın güzel ve bakımlı bir doğan kuşu vardı. Bir gün bu kuş serkeşlik edip kaçtı bir kocakarının çadırına girdi. Kocakarı bu sırada un eliyordu. Doğanı tutup bağladı, kanatlarını ve tırnaklarını kesti.
- "Ehli olmayanların eline düşmüşsün sana iyi bakamamışlar, kanatların da tırnakların da çok uzamış." dedi.
Doğan yesin diye önüne saman koydu.
- "Anacığın sana ne güzel bakıp seni besleyecek." dedi.
* İşte cahilin sevgisi böyledir, cahil yolda daima çarpik, daima yampiri yürür...

DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ

Fırına geldiğimde ortalıkta ekmek görünmüyordu. Eski bir
dostum olan fırıncı,"Biraz bekleyeceksin hocam," dedi.
"İki-üç dakikaya kadar çıkartıyorum."
Kenardaki tabureye oturup beklemeye koyulurken, içeriye
yaşlıca bir adamın girdiğini gördüm. Eskimiş ceketinin sol
yakası altında bir madalya parıldıyor ve yürürken hafifçe
topallıyordu. Selam verdikten sonra, fırıncının tezgahına
yaklaşarak, "Ekmeklerimi alayım," dedi.
"Benim ikizler acıkmıştır."
Fırıncı, adamın kendesine uzattığı torbayı alarak tezgahın
altına eğildi ve bir gün öncesine ait olduğu anlaşılan
ekmeklerden dört-beş tane çıkardı.
Ben o arada oturması için kendi yerimi o adama vermiş,
tezgahın yanına iyice yaklaşmıştım. Ekmeklerden birkaç
tanesinin şekli değişmiş, katılaşmış, taş gibi olmuştu.
Fısıltı şeklinde fırıncıya sordum. Neden taze ekmeği
beklemesini söylemiyorsun? Biraz sonra çıkacak ya!..
"Bayat ekmekleri kendisi istiyor." dedi fırıncı. "Çok fakir
olduğundan, ona yarı fiyatına veriyorum."
"Kim bu adam?" diye sordum.
"Kore gazilerinden " dedi. "Oğluyla gelini bir trafik kazasında
vefat edince, ikiz torunlarını yanına almıştı. Yıllardır
onlara bakıyor, hem de çok az bir maaşla."
Fırıncının anlattıkları karşısında içimin yandığını hissediyor ve
ufak da olsa bir şeyler yapmak istiyordum.
"Aradaki farkı ben vereyim," dedim. "Hiç olmazsa bugün
taze ekmek yesinler." Fırıncı, teklifimi kabul etti ve biraz
sonra da, fırından yeni çıkan taze ekmekleri adamın torbasına
doldururken şekli bozuk, bayat ekmekleri de tezgahın altına koydu.
"Çok şanslısın hacı amca," dedi. Çocuklar için sana
bugün pasta gibi ekmek vereceğim."
Yaşlı adam, bir evlat sevgisiyle kucakladığı torbayı
göğsüne bastırırken. "Teşekkür ederim evladım" dedi.
"Bugün onların doğum günü olduğunu nereden biliyordun?"
Kaynak: Cüneyd Süavi
*
Bugün benim doğum günüm. Bugün doğum günü olan herkese armağan olsun.
İnsana yakışır onurlu bir yaşamda ,umut ve sevgi ile örülü nice mutlu yıllar diliyorum.